• Bağ bahçe; çiçek böcek
  • El emeği göz Nuri :p
  • عثمانليجه
  • dolap
  • Hakkımda
  • Bizden Evvel Söylenenler
  • Ziyaretçi Defteri
  • Bir Hadis

~ TelliDetay ~

~ بِسْــــــــــــــــــمِ اﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

~  TelliDetay ~

Monthly Archives: Nisan 2012

3 günlük notlar

30 Pazartesi Nis 2012

Posted by güvenilir süratliışık in Bağ-bahçe işleri

≈ 5 Yorum

Etiketler

tohum çimlenme

25 Nisan’ da denediğim streç filmli çimlendirme yöntemi yüzümü kara çıkarmadı. :)

Bardakları kontrol ettiğimde, bardakların içinde streç filmin üzerinde su damlaları olduğunu gördüm her seferinde. Fakat yine de streç filmi açıp, toprağın nemini elimle kontrol edip bir iki bardağa su damlattım susuz kalmalarından korkarak.

  • 28 Nisan

Vee 28 Nisan’ da terenin ve semiz otunun çimlenmiş olduğunu gördüm. O an tüm çekincelerim uçup kaçıp yerlerini mutluluğa bıraktılar. Ayrıca bezelyeler de üzerlerindeki toprağı silkelemişlerdi. Acaba bunu çimlenmeleri yakın diye mi yorumlamalıydım?

Aynı gün bir şey daha fark ettim. Günlerdir balkonda güneşin altındalar diye düşünerek neden hala yeterince yeşil olmadıklarına anlam veremediğim uyku tulumlarımdaki fidelerim aslında balkon duvarının gölgesinin altındaydılar. Bu ayrıntıyı nasıl olmuştu da kaçırmıştım. Babamın balkon duvarının içine monteli olan saksılarındaki domatesleri balkonun zeminine direk güneş ışığı alacakları şekilde yere koyması aslında benim gözümü açtı. Neyseki  fidelerimin olduğu uyku tulumları balkon duvarının gölgesinden kurtularak 28 Nisan’ dan beri direk güneş ışığına kavuştular.

  • 29 Nisan

Fısfısla yaptığım sulamanın sekonder yaprakları çıkan fidelerimin köklerine ulaşmada yetersiz kalacağını düşündüğümden artık 29 Nisan’dan beri sulamayı eski usul dökerek yapıyorum.

Bardaklarımı kontrol için yanlarına gittiğimde; aldıkları direk güneş ışığından üzerlerindeki streç filmin ısındığını fark ettim. Çok anlamam ama sanırım farkında olmadan bir sera ortamı oluşturmuşum. Eriyik plastik yememek adına hemen bardakları odanın direk güneş ışığı almayan bir yerine yerleştirdim.

  • 30 Nisan

Bardaklarımda daha fazla çimle karşılaştım. Bu sefer de kara lahana ve ıspanak çimlenmişlerdi ve bezelyenin de eli kulağındaydı. Nemlerini kontrol ettikten sonra, iyice uzayan semiz otu ve tere için bir karar aldım. Semiz otu ve tereyi üzerlerindeki streç filmi sökerek balkon duvarının oluşturduğu gölgeye koydum.

  • Deneyden :p

Henüz hiçbir bardakta çimlenme emaresi yok. Bahçe toprağı torfa oranla daha çabuk hatta çok çabuk nemini kaybediyor. Streç filmi bardak nemi diğer ikisine kıyasla mükemmel muhafaza ediyor.

Not: İnternet nasıl bir ruh halindeyse internete herhangi bir yükleme yapamıyorum fakat indirmenin dibine vurabiliyorum. Aslında yeni çimlerin de fotoğrafı vardı ama artık kısmeet.

Paylaşmak güzeldir:)

  • Tweet
  • Tumblr' da Paylaş
  • Daha fazla
  • Yazdır
  • FriendFeed
  • MySpace
  • E-posta
  • Formspring
  • Bookmark & Share

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Merak – Erek

30 Pazartesi Nis 2012

Posted by güvenilir süratliışık in Bağ-bahçe işleri

≈ 16 Yorum

Etiketler

streç filme nemi hapsetme, tohum çimlendirme

Burada yazdığım gibi; tohumun çimlenmesinde bahçe toprağıyla torfun etkisini merak ediyordum. Aynı zamanda streç filmle nemin hapsedilmesinin tohumun çimlenme süresine olan etkisi de bir başka merakımdı. Öyle boş boş merak etmek insanın merakını gidermiyor. İşte bu yüzden merakımı gidermek, sorularıma çözüm bulmak için hareke geçtim.

Merak 1:Tohum ekilen saksıyı streç filmle kapatmak çimlenme süresine nasıl bir etki yapar?

25 Nisan’ da plastik bardaklara faesko’yla ekimimizi yaptık. Peki ama nasıl?

  • Plastik bardakların üzerine ojeyle içlerine ekeceğimiz tohumun baş harfini yazdık.
  • Plastik bardakları torfla doldurup, ıslattık ve torfun üzerini düzleştirdik.

  • Tohumlarımızı bardakların üzerindeki isimlendirmeye dikkat ederek torfun üzerine yeleştirdik.
  • Tohumların üzerini tohumlardan daha kalın olmayacak şekilde torfla kapattık.
  • Hafiften biraz suladık, daha doğrusu toprağı nemlendirdik.
  • Neler ektik: Kara lahana, bezelye, dere otu, tere, semiz otu, ince biber, ıspanak

  • Tohumların ekim işlemi bitince, bardakları streç filmle kapattık. Streç film açılmasın diye de üzerine lastik geçirdik.
  • Tüm bardakları odamızınn içine camın önüne dizdik.

Merak 2: Bahçe toprağı, torf çimlenme süresini nasıl etkiler?

Bunun içinse küçük bir deney ortamı oluşturdum. :p

Soldaki bardak: Torfun içine ince biber tohumu ektim ve üzerini streç filmle kapattım, camın önünde diğer streç filmlilerin yanına koydum.

Ortadaki bardak: Bahçe toprağının içine ince biber tohumu ektim, balkonda güneş almayan bir yere koydum.

Sağdaki bardak: Bahçe toprağı torf karışımının içine ince biber tohumu ektim, balkonda güneş ışığı almayan yer olan ortadaki bardakla aynı yere koydum. (Ne gerek vardıysa bu kadar karmaşık bir cümleye)

Bakalım çimlenmeler nasıl olacak ve yeni bir şeyler öğrenebilecek miyim?

Not: internet arızamız yüzünden yazıyı ancak şimdi yazabiliyorum. Yine bu arızalı internet yüzünden fotoğraf yükleyemiyorum.

Paylaşmak güzeldir:)

  • Tweet
  • Tumblr' da Paylaş
  • Daha fazla
  • Yazdır
  • FriendFeed
  • MySpace
  • E-posta
  • Formspring
  • Bookmark & Share

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Fikrime gökten zembille inen ince güllü düşünceler-7

26 Perşembe Nis 2012

Posted by faesko in Denemelerimiz

≈ Yorum bırakın

Dün ve bugün Trabzon’u sis sarmıştı, öğrenci olmamdan ziyade iktisatlı bir insan olduğumdan eve ulaşmak için otobüsü, üşenmem sebebiyle de Köşk turu yapmayı seçtim. Köşk mevkisinin rakımı merkeze göre epeyce yüksek ve bu da Trabzon’a tam olmasa da kuş bakışı atma imkanı veriyor. Ben de her zamanki kuş bakışlarımı atmak için otobüsün uygun yerinin cam kenarını kaptım :p Öğrenciyim demiştim di mi? Tam Köşk’ten dönerken o manzarayla karşılaştım her zamanki manzaradan çok farklıydı Trabzon’un üzerini sis bulutları kaplamıştı, pamuk gibi bulutların üzerinden geçiyor gibiydi otobüs ( burada yazar kişisi ortamın havasını daha iyi verebilmek için şiirsel bir yaklaşımla devrik cümle kullandı)

Manzarının güzelliğinden açık kalan ağzımı ve dağılan zihnimi topladıktan sonra aklımdan geçen tek şey: Cennetin ne kadar güzel bir yer olduğuyla ilgiliydi.

Şimdi de diyorum ki ben çok mutlu ya da huzurlu yaşamak istiyorum çünkü nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz sözünden hareketle mutlu ve huzurlu haşrolunan birinin akibetini tahmin etmek hiç de zor değil…

Paylaşmak güzeldir:)

  • Tweet
  • Tumblr' da Paylaş
  • Daha fazla
  • Yazdır
  • FriendFeed
  • MySpace
  • E-posta
  • Formspring
  • Bookmark & Share

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

‘Anlamlı Bir Yaşam Üzerine Sohbet’ – Doğan CÜCELOĞLU

25 Çarşamba Nis 2012

Posted by faesko in Konferans

≈ 4 Yorum

Etiketler

'Anlamlı Bir Yaşam Üzerine Sohbet' - Doğan CÜCELOĞLU, beyaz ay, doğan cüceloğlu, eğitim her engeli aşar

Yaklaşık bir hafta önce iki arkadaşımın sponsorluğunda Doğan Cüceloğlu’nun ‘Anlamlı Bir Yaşam Üzerine Sohbet’ isimli konferansına güvenilirsüratliışık’la gittik. Sohbete girişler ücretli değildi fakat konferans saat 19.30’da başladığı için ders bittikten sonra arkadaşlara gittik ve bizi yedirdiler, içirdiler, beslediler, büyüttüler sağ olsunlar. :)

Salonun dolacağını öngördüğümüz için erkenden gittik ve ne kadar haklı olduğumuzu yan yana 4 kişilik yer bulmak şöyle dursun iki kişi yan yana yer bulduğumuz için kendimizi şanslı gördüğümüz an bir kere daha anladık. Balkon kısmını da doldu ve sonradan gelenler merdivenlere oturdu hatta kamera bağlantısı yapılarak yeni bir salon açıldı. Eveet gelelim sohbete:

Doğan Cüceloğlu ilk olarak soru sorduğunda hayır yerine cık dememizi, birinin telefonu çaldığında da topluca cıkcıkcık yapmamızı istedi. :) Ardından “Bir toplumun bilgeliğini çocuklarının çocukluğuna önem verişinden anlarım.” dedi.

Sohbet planı:

1. Tanışma

2. Yaşam deyince

3. Hayatta kalmak mı, yaşamak mı?

4. Sağlıklı bir yaşam için 4 temel gereksinme

5.Bir anı ve düşündürdükleri

6. Bütünlüğünü kaybetmemiş dengeli yaşamlar

7. Teşekkür

Ana başlıklar halinde sohbet planı bu şekildeydi. (slaytta bunlar yazıyordu. :p) Şimdi anlattıklarını not aldıklarım kadarıyla özetlemeye çalışacağım. Zaten sohbet 1 saat felan sürdü ve tam zamanında başladı içerik daha çok “Eğitim her engeli aşar” projesi için bir farkındalık oluşturma amaçlıydı. Eğik yazı stilinde yazdıklarım aldığım notlar dolayısıyla Doğan Cüceloğlu’nun anlattıkları.

Bir bebek doğduktan 6 saat sonra 2 şeyin cevabını arar:

1. Güvende miyim?                      2. Olduğum gibi kabul görüyor muyum?

Anlam Verme Sistemi ( çocuk bunu bebeklikten geliştirmeye başlıyor.)

Ve bir anısını bizimle paylaştı. Yanlış anımsamıyorsam vapurda genç bir anne ile yeni doğmuş bebeği ve onların yanında oturan bir kadının baş rolünü üstlendiği bu anıda: Genç anne ağlayan çocuğunu şşşşşiiişşşş şeklinde seslerle sakinleştirmeye çalışırken yaşça büyük olan kadın olaya bir anda müdahil oluyor ve daha üst perdeden ve sertçe şiiiiiiiiiişşşşşleyerek çocuğu susturuyor. O an Doğan Cüceloğlu ağlamak istediğini söyledi. “Bir bebek neden bu şekilde susturulmak istenir ki? Çocuk ağlayarak derdini anlatmak istiyor kabul görmek istiyor anne o an tatlı bir ses tonuyla yavrum neyin var neden ağlıyorsun diye çocuğu teskin etmek yerine pış pışlıyor diğer kadın da daha baskın bir şekilde şıışıpışş şeklinde susturuyor bu çocuk o an ne kadar kabul gördüğünü anlıyor.” dedi.

Bunu duyduktan sonra bebeklere olan bakış açım biraz daha değişti ki zaten İslam bilginleri bir çocuğun karekterinin anne karnında şekillendiğini söylüyor, yukarıda anlatılan da bunun bilimsel bir göstergesi.

Ardından Çin kamışı hikayesini anlattı:

İlk 5 yıl: 70 cm. büyüyor ama acayip kök salıyor.

6. yıl: 1 yılda 18m. büyüyor.

10.yıl: 32 m. oluyor ve 42 m.’ye kadar gidiyor.

Bunu hayatımıza benzetebiliriz. İlk yıllarda karakterimizin kökleri atılıyor.

Bu hikayeyi önceden de duymuştum tekrar hatırladım ve gerektiğinde hatırlayıp anlatabilmek duasıyla beynime attım. (beyin bedava)

Ve o soru:

Hayatta kalmak mı yaşamak mı?

Ben yaşamayı seçtim doğru yoldayım bunu öğrendim. ;)

Vee 4 temel gereksinme: (Parantez içlerini slayttan yazdım)

1. Cep gereksinmeleri: (giyecek, içecek, barınma ve genel olarak parayla karşılanabilecek durumlar)

Bu gereksinme hakkında anlatılanlardan çıkardığım not kısa ve öz: Parayla saadet olmaz.

2. Akıl gereksinmeleri: (sorma, sorgulama, araştırma, öğrenme, öğretme ve gelişme gereksinmeleri)

Nobel ödülü alan fizyoloji profesörüne öğrencilerinden biri: “Fizyoloji alanında o kadar çok bilim adamı varken neden kendisinin bu ödülü aldığını, onu diğer bilim adamlarından ayıranın nedir?” diye sormuş.

Profesör:” Bütün annelerin eve gelen çocuklarına bugün öğretmenin sorusuna cevap verebildin mi? diye sorarken benim annem bana hep bugün öğretmenine güzel soru sordun mu? diye sorardı.” demiş.

Doğan Cüceloğlu bu olayı anlattıktan sonra Soru sormak bilmekten daha önemlidir dedi.

Aile, çevre, öğretmenler her şeyden önce bunu baltalıyor. Soru kimsenin hoşuna gitmiyor insanlar soruyu sorun olarak görüyor bence.

Çocuk küçükken “bu ne, niye ki, neden, bu kim, bu ne…” şeklinde sorar ama ergenlikte “siz bilmezsiniz ben size doğrusunu söyleyeyim” der. Ah şu ergenlerden çektiğimiz. :p

3. Gönül gereksinmeleri: ( sevme,sevilme, aile kurma, arkadaş dost olma ve edinme, mahalleli olma, cemaatin bir parçası olma, dernek oluşturma gereksinmeleri)

Burada da Amerikan halkının güleryüz olayından bahsetti ama sonra ekledi yüz gönül değildir. Umarım benim ülkemin insanları gönlünü cebi için yok etmez dedi.

Aklıma aşağıdaki resim geldi:

4. Manevi yaşam ve hayırla anılma gereksinmeleri: (evreni tümü içinde anlamlı bir yeri olduğunu görme ve yaşamını sürdürmesine olanak veren düzen içinde anlamlı bir iz bırakma gereksinimi)

Bu gereksinme aklıma şu beyiti getirdi:

Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal

Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş

             (Bâkî)

Bir anı ve düşündürdükleri bölümünde:

Gönülden helal et başlıklı anısını anlattı ben de aklımda kaldığı kadarıyla onun ağzından anlatmaya çalıştım:

Acelem olduğu bir gün taksiciye tutardan daha fazla para uzattım ve üstünü almak için zaman harcamamak adına “üstü kalsın” dedim tam inerken şoför “helal et” dedi. Ben de “helal olsun” dedim ardından şoför “ama gönülden helal et” dedi. O an durdum ve şoföre dönerek “kusura bakma acelem vardı gönülden helal olsun” dedim. Gönülden helal et diyor yani bu adam kendisine olan saygısını kaybetmek istemiyor. 5 liraya satılık değil.

Ardından bize şu soruyu yöneltti: Acaba bu taksici üniversite mezunu olsaydı yine gönülden helal et der miydi?

Çoğunluğu gençlerden oluşan salondan gelen cevap: cık

Ve tespit: Türkiye’de tahsil seviyesi arttıkça ahlak seviyesi düşüyor.

Ve aklıma gelen başka bir beyit

Okumak cehaleti alır

Eşeklik baki kalır

(Ziya Paşa)

Şimdi biz ona hizmet edeceğiz başlıklı hikayede ise Polat Doğru’nun babasının anısını anlattı.(Babasının ismini ben Selim güvenilirsuratliışık da Cemil diye not aldığı için hangisi doğru bilemiyorum açıkcası)

Ailenin maddi durumunun iyice kötüleştiği bir gün iyice yaşlanmış eşeklerini öldürme teklifi sunulan babası cevabımı yarın vereceğim demiş ve ertesi gün de bu eşek bize 10 yıl çalıştı kemiğinizin üzerindeki ette hakkı var şimdi biz ona hizmet edeceğiz diyerek teklifi reddetmiş.

Doğan Cüceloğlu’ndan sonra eski milletvekili ve aynı zamanda görme engelli olan Türkiye Beyaz Ay Derneği Genel Başkanı Lokman Ayva sahneye çıktı ve:

“Her insanın engelli olma ihtimali vardır bu yüzden engelli haklarını savunmalıyız diyorlar, ben çok koyu kadın hakları savunucusuyum ilerde kadın olma ihtimalim mi var ki kadın haklarını savunuyorum ya da hayvan haklarını savunanlar ileride hayvan olma ihtimali mi var?” diyerek hepimizi güldürürken düşündürdü. Engelli insanlara farklı muamele yapılmamasını istedi ve okulda öğretmenleri herkesi sıra dayağına çektiğinde onun aklında acır mı diye bir korkudan ziyade ya bana vurmazsa korkusunun olduğunu, öğretmenin ona da vurduğunda çok rahatladığını ve yediği en güzel dayak olduğunu anlattı.

Paylaşmak güzeldir:)

  • Tweet
  • Tumblr' da Paylaş
  • Daha fazla
  • Yazdır
  • FriendFeed
  • MySpace
  • E-posta
  • Formspring
  • Bookmark & Share

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Son çıkarımlar

25 Çarşamba Nis 2012

Posted by güvenilir süratliışık in Bağ-bahçe işleri

≈ 2 Yorum

Etiketler

çimlenme, bitki, tohum

Bu sefer bir aralar yine bahsettiğim yazı dizisini tüm azmimle ilk yorumundan son yorumuna kadar büyük bir dikkatle okumayı başardım. Gerçekten müthiş işler başarmışlar, ayrıca benim gibi acemiler için orada yazılanlar çok önemli (aslında bu duygularımı oraya da yazmam gerekir.). Bu tür bilgilerin nesilden nesile aile büyükleri tarafından aktarılmasını o kadar çok isterdim ki. Ama ne yazık ki “ziraatçı mı olacaksın?, ziraatçı olsan başka şeylerle uğraşırdın.” şeklindeki tepkiler daha başarılı şekilde yansıtılıyor. :/

Hani meşhur, arabesk bir laf var ya “Duanla yaşamadım ki bedduanla öleyim.” haaah işte o hesap, çok da tın. :p

Öhüm asıl konu; torf- bahçe toprağı karışımıyla, bahçe toprağı arasındaki farktı. Gözlemlerimle şimdilik bazı sonuçlara vardım ki onlar da şunlar:

  • Aşağıdaki fotoğraftaki domatesleri ekeli 16 gün oldu. Torf ve bahçe toprağı karışımına ekmiştim. Bir yuva da aşağı yukarı 6-7 tane tohum vardı. Ve son halleri aşağıda gözüküyor.

  • Aşağıdaki fotoğraftaki domatesleri babam ekti ve ekeli bir hafta oldu olmadı ama domateslerimi solladılar. Hem çimlenme miktarı bakımından hem de çimlenen tohum sayısı bakımından.

  • Bilemiyorum fakat gözlemlerim bahçe toprağının çimlenme için daha ideal olduğunu söylüyor. Tabi böyle bir kesin yargıya varmam okuduklarımdan sonra zor. Ayrıca sulama konusunda hata yapıp bazı tohumları çürütmüş de olabilirim. Bu konuda bir yargıya varmam için sanırım daha fazla zamana ihtiyacım var ama şimdilik: bahçe toprağı>torf.
  • Okuduklarıma göre çimlenmiş tohumları dışarıya çıkarma konusunda pek bir temkinli davranıyorlar, fakat ben tohumlukları ilk günden beri balkonda saklıyorum. Ne de olsa bahçede dışarıda büyüyorlar diyerek. Zaten evin içinde ışıklı bir ortam oluşturmam ya da ortalığı topraklı saksılarımla şenlendirmem sanırım biraz imkansız gibi.
  • Tohumlukların üzerini streç filmle kapatmanın mantığını anlamış buluyorum: nemi muhafaza etmek.

Vee uyku tulumlarının ayın 21’deki halleri. Gerçi bugün salatalıklardaki müthiş değişimi görünce bu fotoğraf biraz güncelliğini yitirdi ama aradaki evreyi atlamamak adına buraya koymam lazım.

Roka, maydanoz, domates, biber, salatalıkların uyku tulumundan genel bir görünüm

Fesleğen, biberiye, kekik, reyhanların uyku tulumundan genel bir görünüm.

Biraz yavaş bir gelişme var ama önemli değil ben bitkilerimi yarışsız, kendi kişisel gelişimlerini özgürce gerçekleştirebilecekleri, aradıkları saygı ve birey olarak kabullenmenin tam olarak sağlandığı bir ortamda ve şekilde yetiştirmek istiyorum. Kısacası acelemiz yok, su yolunu her türlü bulur. (Ne mesajlar verdim ne mesajlar :) Doğan CÜCELOĞLU bunları bitkilerim için söylediğimi duysa, konferansta söylediği gerçekeleştirmek istedikleri için büyük heyecan duyardı eminim. )

Bu arada yeni tohumlar ekmeye biraz çekiniyordum ama okuduklarım beni cesaretlendirdi. En yakın zamanda içsel motivasyonumu koruyabilirsem yeni aldığım tohumları ekmek istiyorum. Hadi hayırlısı. :)

Paylaşmak güzeldir:)

  • Tweet
  • Tumblr' da Paylaş
  • Daha fazla
  • Yazdır
  • FriendFeed
  • MySpace
  • E-posta
  • Formspring
  • Bookmark & Share

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Bilinçaltı Mesajları ya da Subliminal Mesajlar

24 Salı Nis 2012

Posted by faesko in Araştırma, Bir şey yapmalı, Video

≈ 3 Yorum

Bilinçaltı mesajlarını internetten araştırıp öğrenmiştim ama yetkin olmadığım için burada değinemedim ama bu videoları bulunca da paylaşmadan duramadım. Videodalarda subliminal mesajlara örnek vermek için sürekli aynı görüntüleri döndürüyorlar bu nedenle dikkatli izlemekte yarar var.

Bu da mühendizin haber verdiği ama yetişip izleyemediğim Büyük Takip. Bu programda da bilinçaltı mesajlara yer vermişler ama kendileri de gizli reklam kullanmışlar hiç sevmediğim Keloğlan çizgifilmi ve Pepe alttan alttan ailelere bakın böyle kötü şeyler var biz çok temiz çalışıyoruz denilerek dikte ediliyor.

Paylaşmak güzeldir:)

  • Tweet
  • Tumblr' da Paylaş
  • Daha fazla
  • Yazdır
  • FriendFeed
  • MySpace
  • E-posta
  • Formspring
  • Bookmark & Share

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Yeni tohumlar

22 Pazar Nis 2012

Posted by güvenilir süratliışık in Bağ-bahçe işleri

≈ 2 Yorum

Etiketler

bezelye, biber, dere otu, kara lahana, tere, tohumlar, ıspanak

Sanırım Nisan 11’de almıştım bu tohumları. Muhtemelen internetle ilgili bir sıkıntı yaşamamış olsaydık daha güncel ve daha özel bir yazı olacaktı bu yazı. Aslında bahaneye gerek yok, yine de bir kenara not alabilirdim yazacaklarımı. (Kendim yazdım kendim oynadım şu an, hem savcı hem sanık oldum, bravo bana :p )

Okuldan eve dönerken aklıma nane fidesi alma fikri düşünce kendimi halde buldum. Haldeki teyzelere bu düşüncemi açınca bana: “Şimdi  olmaz nane fidesi, bir iki güne kadar gelir, ya da yarın gel ben getiririm sana.” şeklinde benzer yanıtları verdiler. Yarınki rotamı hale kırmak konusunda kendimi pek bir isteksiz görünce boynumu büküp halden tam çıkıyordum ki tohum satan amcayı görünce hemen geri sardım.

Tohum çeşitliğini görünce ufak bir heyecan yaşadıktan sonra toparlanıp: “Bunlar yerli tohum değil mi, yani GDO’suz, yani hibrit değiller, yani tek nesil değiller…” vb soruları ardı ardına sıralayıp hepsine aynı kararlılıkla yerli tohum yanıtı alınca meraklı gözlerimi tezgaha diktim.

Amcanın hangisini istersin sorusuna: “Hııım, dere otundan, tereden, semiz otundan alabilir miyim” şeklinde bir cevap verip aç gözlerimi biraz daha tezgahtaki tohumlarla oyalayıp amcanın “Kara lahana, bezelye de vereyim, ıspanak da al sen.” şeklindeki sorularına olumlu yanıtlar verirken aklıma düşen o sorular aynı anda dilimden de döküldü: “Amca evet, evet diyorum da bunlar pahalı olmasın? Ne kadar ki bir çeşidi? Aldım ama sonra sıkıntı olmasınlar? Amca yerli bir de bunlar çok mu pahalı?”

Amcanın gayet sakin tavrından ne tür bir çıkarımda bulunmam gerektiğini çözümlemeye çalışırken “Bir kaşığı 3 tl” sözüyle beyin fırtınam yarım kaldı ve ardından tüm pazarlık tarihine kara leke olarak geçecek müthiş cümlelerimi sıraladım. “Aa, sanki pahalıymış biraz, ben almıştım da daha önce ondan karşılaştırma yaptım da pahalı geldi. Ama yerli tohumdu di mi bunlar, yani normal aslında yerli tohum için, tabi yerli tohum olunca öyle oluyor…” Bir “GDO ölsün, yerli tohum gülsün” şeklinde tezahurat atmadığım kaldı 1 dakika içinde. Pazarlık konusunda 0′ a yakın bir kabiliyetim olduğunu düşünürken eksilerde olduğum gerçeğiyle yüzleşmenin acısını bir kenara bırakıp, bibere odaklandım. Turşuluk sivri biber tohumu olup olmadığını sorup bir de üstüne sanki çok pazarlık yapabilecekmiş gibi fiyatını da sorup ondan da aldım.

Tabi ki amcanın tohum ekimi konusunda, kullanılan toprak konusunda fikirlerini almayı da es geçmedim. Bu arada amcanın iyi niyetinden olsa gerek benim iki de bir fiyat sorup pazarlık yapma konusundaki beceriksizliğime rağmen bayağı bir indirim yaptı. Şimdi hatırlamıyorum ama sanırım tüm tohumları 15 tl’ye almştım. Tabi ki indirimi gören masum öğrenci olarak  sevinçle oradan uzaklaştıktan sonra, halin dışında tohumların üzerine hiç bir şey yazmadığımı hatırlamamla tekrar tohumcu amcanın yanına gitmem bir oldu. Tohumların üzerine adları da yazıldıktan sonra bir yandan büyük bir sevinç bir yandan da bu kadar tohumu nereye ekeceğime dair büyük bir merakla evin yolunu tuttum. Ve sanırım hayatımda ilk kez tanımadığım birine amca diyerek hitap ettim. :)

Vee tohumları ekmek için plastik tohumluk aldıktan sonra, her zaman önünden geçerken kedinin ciğerci dükkanına uzaktan uzaktan göz süzdüğü gibi bakış attığım fidecinin önündeki amca populasyonunun esrarengiz bir şekilde ortalamanın çok ama çok altında olmasını fırsat bilip gözüme bir gül kestirdim. Gülün 7veren kadife gül olduğunu öğrendikten sonra rengini kırmızı istedim. Fide satan ağbiye ne tür bir toprağa nasıl ekmem gerektiğini sormam üzerine kendisinin bir yurtla alakalı bir işi olduğunu -unuttum şimdi- kız öğrencilerin alıp odalarında büyüttüklerini söyledi. Çok satıyormuş yani. :) Burda da hayatımda ilk kez tanımadığım birinin cümlesine “hıı, hangi yurtmuş o?” şeklinde soruyla karşılık verdim. Yani normalde beni pek ırgalamaz da. :p

Bunlar da babamın ekmek için ayırdığı fasulyelerle, yengemin annesinden aldığı fasulyeler. Babama kalsa bu fasulyelerden onlarca cins oluşturabilir. :D *Turşuluk fasulye * Yer fasulyesi *Şeker fasulyesi şeklinde 3 ana başlıkta toplanabilirler.

Paylaşmak güzeldir:)

  • Tweet
  • Tumblr' da Paylaş
  • Daha fazla
  • Yazdır
  • FriendFeed
  • MySpace
  • E-posta
  • Formspring
  • Bookmark & Share

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

17 Nisan’dan notlar

22 Pazar Nis 2012

Posted by güvenilir süratliışık in Bağ-bahçe işleri

≈ Yorum bırakın

Etiketler

çimlenme, biberiye, domates, fesleğen, keki, reyhan, roka, salatalık, tohum

İnternet bir gitti, pir gitti. Şimdilerde geldi ama doğru düzgün bağlantı kuramıyoruz. Ne güzel bitkilerin büyümesini düzenli olarak not alıyordum, ne yapalım, olan oldu artık. Biz işimize bakalım. ( Aman ne optimistim.)

Nisan 17’de tohumlar ne durumdaydı acaba? Bu fotoğrafları çekmekte ki bir diğer amacım; her tohumun filizinin birbirinden ne kadar da farklı olduğu gözlemimi paylaşmaktı.

6 numaralı salatalıklar usul usul çıkarmışlardı başlarını topraktan.

5 numaralı tohumluklardaki salatalıklar birbirleriyle yarışıyor gibiydiler uyanma konusunda.

Reyhanların o eski utangaç, al yaprakları da modaya uyarak yeşillenmeye başlamıştı.

İlk çıkan biberiye filizi epey yol almıştı çimlenmeyen kardeşlerine inat.

Fesleğenlerin yaprakları ne de güzel yemyeşil.

Kekiklerin güneşi takip etmekten başları dönmüştü.

Rokalar yine önde, hep öndeydi.

Bir domates filizi görmüştüm sanki.

Evet evet, hem de yapraklı da vardı.

Domatesler bu sefer öncesini ve sonrasını aynı kareye denk düşürmüştü.

Orman toprağının besleyici etkisiyle isimsiz tohumlar günden güne serpiliyordu.

Paylaşmak güzeldir:)

  • Tweet
  • Tumblr' da Paylaş
  • Daha fazla
  • Yazdır
  • FriendFeed
  • MySpace
  • E-posta
  • Formspring
  • Bookmark & Share

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Son durumlar

14 Cumartesi Nis 2012

Posted by güvenilir süratliışık in Bağ-bahçe işleri

≈ Yorum bırakın

Etiketler

çimlenme, tohumlar

Bu internet kesintisi çok kötü oldu çok. Daha yeni aldığım tohumlarımdan bahsedecektim. Artık dün çektiğim fotoğrafların da zamana yenik düşeceğini fark edince mühendiz’in internetine ortak oldum. Yarın da elektrik kesintisi varmış ne diyim “olağanüstü bir dünyada yaşıyoruz.” :D

Cuma günü tohumları sulamaya gittiğimizde yeni çimlerle karşılaştık. Gölgede kalan kekik çimlerinin güneşe doğru eğimli bir şekilde büyümeye çalıştıklarını görünce tohumlukları güneş alan bir yere koymaya karar verdik. Ne de olsa tarlaya atılan tohumlar güneşin altında uyuyor ve çimleniyorlardı.

Kekik çimleri iyice uzadı hemen hemen her tohumlukta canlanma var. Fakat çimlerin çok sık oluşu şaşırtma kısmında epey zorlanacağım anlamına geliyor.

Fesleğenler de yavaş yavaş büyüyorlar.

Biberiyelerin henüz hiçbirinin uyanmadığını zannederken bu küçük filizi gördük. Her tohumun kendine has çimlenme hızı var. :)

Reyhanlar kırmızı filiz verdi. Tabi hayatında hiç reyhan görmemiş biri olarak çimleri görmede epey zorlandım. :)

Yarışa geç başlayıp tüm rakiplerini geride bıraktılar, rokalara kocaman bir alkış.

Bunları da annem ekti. Ortada bir sorun var: tohumlar havlıcan mı havuç mu? Bu arada havlıcan nasıl bir bitki? :p

Bu sarımsakları çimlenmiş görünce ayın 10’unda hemen toprağa dikmiştim. Fakat o saksıyı gülleri ekmek için kullanınca sarımsakları boş bulduğum bir yere saksıdan çıkarıp ektim.

Bu fotoğrafta da 3 günde oluşan kökler var. Gerçekten doğanın hızına hayranım. Okulla ev arasındaki bitkilerin büyümesini gözlerken zaten yaprakların, çiçeklerin ne ara büyüdüklerini takip edemezken bir de toprak altındaki köklerin büyüme hızlarını görmek başımı döndürdü. :)

İşte sarımsakları yerinden eden kırmızı gülüm. :) Yalnız şu an fark ettim de saksıya ektikten sonra sanki biraz tipi kaymış gülün. Aa unutmadan: gülün toprağı çok bed kokmakla beraber simliydi. Pırıl pırıl parlıyordu resmen, buraya not düşeyim de unutmayayım belki bir gün sebebini öğrenirim.

Paylaşmak güzeldir:)

  • Tweet
  • Tumblr' da Paylaş
  • Daha fazla
  • Yazdır
  • FriendFeed
  • MySpace
  • E-posta
  • Formspring
  • Bookmark & Share

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

MetroNet Nalet İnternet

14 Cumartesi Nis 2012

Posted by faesko in Bir diyeceğim var

≈ 4 Yorum

Etiketler

MetroNet

TTNeT’le uzun yıllar süren birlikteliğimizi kullanmadığımız ev telefonuna sabit ücret ödememek adına bitirdik ve ofisleri evimize yakın olduğu için MetroNet’le 2 yıllık anlaşma yaptık.  Artık her firmanın yaptığı gibi 2 yıl içinde anlaşmayı bozarsak indirim bedellerini  ve hediye olarak verdikleri sıradan modemlerinin fiyatı olan 300 tl’yi de geri ödeme şartını da kabul etmiş bulunduk. Hediyenin parasını almakla tehdit etmeleri çok ayıp olmasına ayıptı ama denize düşen yılana sarılır misali biz de MetroNet’le el sıkışmak zorunda kalmıştık.

Kotasız ama düşük hızda olan internet bize yetti zira bizim için temel felsefe nefes alsın yeter olmuştu bile. :p  İnternetin yanında bize kablolu Tv’yi de paket içeriğine dahil olduğu için verdiler ve o güne kadar belediye kanallarıyla takılan bizler yeni kanallarla tanışma fırsatı bulduk ve yine kumandanın ilk 10 hanesinde bulunan kanalların değişmemesi bizde kablolu Tv’nin pek bir gereksiz olduğu kanaatini kökleştirdi.

Gel zaman git zaman ara ara internete erişememek gibi sıkıntılarımız oldu ve çağrı merkezini aradığımızda bize arkadaşlarının sorunu düzeltmeye çalıştıkları, yakın zamanda düzeleceği söylendi. Sorunlar çözüldü ama ne zaman internet gerçekten acil bir şekilde lazımsa bir sorun çıkardı ve çağrı merkezindekiler bize hep aynı şeyi söyledi. Ailece pek asil insanlar olmamızdan kelli çağrı merkezindeki kişilerle kavga etmenin hiçbir soruna çözüm olmayacağını, onların da sonuçta bu işte suçlarının olmadığı inancı bizi son ana kadar vakur kıldı.

Tüm bu uyumcul yaklaşımımı yerle bir eden olay yaşanana kadar ben de ailemle aynı şekilde alttan alma politikası güdüyordum. Fakat yine internet sorunu yaşadığımız bir günde çağrı merkezine ulaşamamız, ulaştığım bir gün de arkadaşlarımız sizi gün içinde arayacaklar demelerine rağmen kimsenin aramaması bende bardağı taşıran son damla etkisi yaptı ve çağrı merkezini arayarak şikayetlerimi ve mağduriyetimi tek nefeste karşı tarafa bildirdim ardından yaşanan sessizlikten sonra telefonun karşısındakinin söylediği tek şey anlıyorum gibi bir şeydi. Çözüm YOK, çözüm önerisi YOK, sorun hakkında bilgilendirme YOK, sorunun ne zaman halledileceği hakkında bir bilgi kırıntısı bile YOK. Aynı şeyler tekrar yaşandı biz yine çağrı merkezini aradık arkadaşlarımız sizi arayacak dediler yine kimse aramadı ve en son bu hafta internet gitti 2. günün sonunda biz sorunu öğrenebildik ve bugün 3. gün hala ne arayan var ne soran. 3 günlük kesintiye neden olacak bir problemi en azından mesaj atarak bildiremezler mi? Paramızı tıkır tıkır her ay aksatmadan ödüyoruz tam internet lazımken bağlanamadığımız zamanların parasını da neden ödemek zorunda kalıyoruz? Kısa bir süre içerisinde sürekli kesinti bildirmek için arıyoruz insan bir döner bakar kendine de sonra geri arar özür felan diler bilgilendirme yapar tüm bunlar incilerinizi mi döker?

Müşteri memnuniyeti bu kadar mı iplenmez, bu kadar mı vurdum duymaz kel aymaz olunur, hem kel hem fodul sözü bir işletmeye bu kadar mı yakışır? Beni sinirlendiren teknik sorunlar değil artık. Önceden madem alt yapınız yetersiz ne demeye bu işe girdiniz diye söyleniyordum ama şimdi bu kadar da yalancılık, adam atlatma olur mu diye sinirleniyorum.

MetroNet sen var ya ne metrosu eski nesil körüklü otobüslerin eskidiği için söküp attığı tekeri bile olamazsın. Otur sıfır!

Paylaşmak güzeldir:)

  • Tweet
  • Tumblr' da Paylaş
  • Daha fazla
  • Yazdır
  • FriendFeed
  • MySpace
  • E-posta
  • Formspring
  • Bookmark & Share

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...
← Older posts

Dikkat!

Eğer blogda reklam görürseniz bilin ki wörtpiresin işi. Lütfen bizi haberdar edin.

Yardım!

Eğer blogun içeriğine ve blog kullanımına yabancıysanız öncelikle bu yazıyı okumanızı tavsiye ederiz. :)

Sevgili okuyucu;

Blogumuzda yer alan tüm yazıların bütün hakları yazarlarına aittir. Blogda yer alan yazıların, resimlerin, fotoğrafların (anonim metalar hariç) izinsiz kaynak gösterilmeden tamamının ya da bir kısmının alıntı yapılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası'na göre suçtur. © 20∞∞ İyi günler dileriz.:)

Yani kısacası: Yazdıklarımızın telif hakkı bize aittir. Dün aldık.

E-posta aboneleğini kullanarak, sitede olan her gelişmeden anında bilgilendirici e-postalar sayesinde haberdar olabilirsiniz. :)

Diğer 271 takipçiye katılın

İstiflik

  • Araştırma (4)
  • Bağ-bahçe işleri (28)
  • Bir diyeceğim var (54)
  • Bir Hadis (17)
  • Bir Şiir (24)
  • Bir şey yapmalı (7)
  • Bizden evvel söylenenler (6)
  • Denemelerimiz (71)
  • Dergi (1)
  • Duyuru (7)
  • Film (13)
    • Kısa film (1)
  • Gıda Terörüne Karşı (2)
  • Hobi (9)
    • DIY (1)
    • Etamin (7)
  • Kitap (26)
    • Anı (3)
    • Araştırma- İnceleme (1)
    • Deneme (2)
    • Din ve tasavvuf (2)
    • Doğu klasikleri (2)
    • Hikaye (2)
    • Roman (7)
    • Tarih (2)
    • Şiir (1)
  • Konferans (1)
  • Resim (3)
  • Sadece yazmak istedim :) (58)
  • Video (7)
  • Yazarken yaşamak istedim :) (8)
  • Yaşasın yemek yemek (3)
  • Yer- Mekan (1)
  • Şiir (3)
  • عثمانليجه (27)

Yazanlar

  • faesko
  • güvenilir süratliışık
  • tellidetay
  • zynph

Bağlantılar

  • Anlamak için
  • Buluşma vakitleri
  • Gıda Terörüne HAYIR!
  • Kainat kitabı
  • Kıble
  • Son Peygamber (sav)

Sandık

  • Haziran 2015 (2)
  • Nisan 2015 (1)
  • Mart 2015 (2)
  • Şubat 2015 (2)
  • Ocak 2015 (1)
  • Ekim 2014 (1)
  • Eylül 2014 (4)
  • Ağustos 2014 (1)
  • Temmuz 2014 (5)
  • Haziran 2014 (1)
  • Mayıs 2014 (2)
  • Nisan 2014 (1)
  • Mart 2014 (5)
  • Şubat 2014 (5)
  • Ocak 2014 (7)
  • Aralık 2013 (4)
  • Kasım 2013 (4)
  • Ekim 2013 (14)
  • Eylül 2013 (1)
  • Ağustos 2013 (10)
  • Haziran 2013 (3)
  • Mart 2013 (3)
  • Şubat 2013 (2)
  • Aralık 2012 (2)
  • Kasım 2012 (3)
  • Ekim 2012 (5)
  • Eylül 2012 (3)
  • Ağustos 2012 (20)
  • Temmuz 2012 (48)
  • Haziran 2012 (11)
  • Mayıs 2012 (10)
  • Nisan 2012 (18)
  • Mart 2012 (12)
  • Şubat 2012 (7)
  • Ocak 2012 (6)
  • Aralık 2011 (7)
  • Kasım 2011 (4)
  • Ekim 2011 (5)
  • Eylül 2011 (5)
  • Ağustos 2011 (1)
  • Temmuz 2011 (1)
  • Haziran 2011 (13)
  • Mayıs 2011 (8)
  • Nisan 2011 (6)
  • Mart 2011 (8)
  • Şubat 2011 (4)
  • Ocak 2011 (11)
  • Aralık 2010 (12)
  • Kasım 2010 (7)
  • Ekim 2010 (9)
  • Eylül 2010 (18)
  • Ağustos 2010 (10)

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

Vazgeç
loading Vazgeç
Yazı gönderilemedi - e-posta adreslerinizi kontrol edin!
E-posta kontrolü başarısız oldu, lütfen bir daha deneyin.
Üzgünüm, blogunuz yazıları e-posta ile paylaşamıyor.
Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
%d blogcu bunu beğendi: