Seccadelerin hep ayak kısmı eskir oysa secdeye gittiğimizde alnımız da yere değiyor…
Toplumca matematiği sevmeyişimizin nedeni; hep küçük hesaplar peşinde olmamız olabilir mi?
Hastalığımın adının tembellik değil de ertelemek olduğunu öğrendiğimde tedaviyi talep etmeyi bile erteler buldum kendimi.
vera said:
Carl Gustav Jung, ilkokuldaki matematikle ilgili anılarını şöyle anlatır:
Matematikten ödüm kopuyordu. Öğretmene göre ise cebir çok doğal, sıradan birşeydi. Oysa ben sayıların bile ne olduğunu doğru dürüst anlayamıyordum. Ne çiçek, ne hayvan, ne fosildiler. Sayma sonucu ortaya çıkan niteliklerdi yalnızca. Kimse bana sayıların ne olduğunu açıklayamadı. Daha doğrusu ben soruyu doğru dürüst soramadım.
Beni en çok işin içinden çıkamadığım denklemler korkutuyordu: a=b’ye ve b=c’ye o halde a=c’ye. Tanıma göre a, b’den farklıydı. Öyleyse bırakın c’yi, b’ye nasıl eşit olabiliyordu? Eşitlik söz konusu olduğunda hep a=a ya da b=b deniyordu. Bunu anlıyordum ama a=b bence büyük bir yalan ya da üçkağıttı.
Öğretmenin yaptığı paralel çizgilerin tanıma ters düşerek bu çizgilerin sonsuzda birleştiklerini varsaydığında da sinirleniyordum. Bence bu yalnız cahilleri kandırabilecek aptalca bir numaraydı.
Zihinsel ahlakım bu keyfi tutarsızlıklarla savaşması ömür boyu matematiği anlamamı engelledi. Ahlaksal açıdan matematikten neden kuşku duyduğumu da hiç anlayamadım.
:)
güvenilir süratliışık said:
Ah şu matematik ve onunla ilgili söylenenler. :)
faesko said:
Bir de Picasso’nun elinde olmadan rakamları resimlere tamamlama huyu yüzünden matematikten çektikleri vardı.
Örneğin 4 henüz tamamlanmamış bir profil yüz resminin burun kısmını teşkil ediyormuş ona göre. :)
Matematik bir dildir diyen dosta selam ile… ;)