Türkiye’de yaşamak, insanca yaşamak, oldukça zor ama hele bir de erkek değilsen bu zorluk bulunduğun ortama göre kat be kat artma eğilimi gösterir, hele de inancını yaşamak istiyorsan evinden çıkma daha iyi.
Haydi kızlar okula derler, kızını okutmayanları gericilikle suçlarlar ama sen okumak isteyince de önüne öyle engeller çıkarırlar ki onurunu iki paralık edip seni yolun başında 1-0 yenik duruma düşürürler. Türkiye’de okumanın bedeli, her şeyden önce Allah’ın emirlerine karşı gelme şartıyla başlar. Kimse senin düşüncelerin, inançların, özelin, dokunulmazlarının olduğunu düşünmez bile. O üniversitenin kapısından girmek için önce onurunu kapıda bırakman istenir. Yaparsın ne de olsa öyle yetiştirilmişsin, her gün için kan ağlayana ağlaya içinde bulunduğun durumun mantıksızlığında boğula boğula yerine getirirsin emirleri. İçinde bir yerlerde her geçen gün sesi kısılan ya da artan gürültüde kaybolan vicdanın bıkmadan usanmadan konuşur durur. Aynı şeyleri lise hayatından da idmanlı olduğundan dolayı bu lanet okul ne zaman bitecek diye gün saymaya başlarsın.
Bir gün hiç beklemediğin anda bir şey olur. Artık serbestlik gelmiştir, gülersin, komünizm yıkıldı demek ki ve demokrasiyle yönetildiğimiz birilerinin aklına geldi diye. Ama olmaz! bu özgürlüğün bedeli bu kadar kolay olmamalıdır, iyice baskılar artar. Bir gün bahçe kapısında çıkar derler bir gün okula girebilirsin derler, ertesi gün bütün insanların ve okul kapısının önünde bir güvenlikçi tarafından aç o başını emrini alırsın. Kadına yönelik şiddeti okul sıralarında öğrenmeye başlarsın. Psikolojik şiddetin sillesini sindirmeye kalmadan başka bir gün güvenlik görevlisi üzerine yürür ve bir boyuta fiziksel şiddeti de öğrenirsin. Yetkili mercilere gidince, biz de emir kuluyuz yanıtını alırsın ve prof olmuşsunuz ama adam olamamışsınız lafının tam da bu anlar için söylendiğini fark edersin. Yalnızsındır sadece sen ve bütün memleketin meselesi olmuş başörtünle, kimse senden yana olmak istemez çünkü sen kaybedenlerdensin. Ailene bile demezsin çünkü orası üniversite ve hocaların tersine gitmemek gerek. Bekle denir, beklersin ve bir gün hiçbir şeyi umursamadan ilk adımı atarsın gerisi kendiliğinden gelir. Oysa tek yapman gereken kendi yolunu çizip ardından gitmendir. Üzerinde egolarını tatmin etmek isteyen hocalarına o kişinin sen olmadığını gösterircesine karşı koyarsın. Bir insanlık suçuna tanıklık edersin, psikolojik baskıyla sindirme… İçten içe hem sinenlere, hem sindirenlere kızarsın. Boyun eğmemek ilk şartmış tecrübe edersin.
Bir kez daha anlarsın ki, kadın erkek eşittir, üniversitede eğitim herkesin hakkıdır, haydi kızlar okula, mahalle baskısına son, eğitim şart türünden lafların hiçbiri seni kapsama alanına almaz.
Kadın erkek eşittir derler ama o kadın sen değilsindir. Seni erkeğe eşitlemeyi bırak direk gericilikle, cahillikle, ve diğer sıfatlarla eşitlemişlerdir. Ne iş hayatı ne de okul hayatı seni kabul etmez. Ama bu kabullenmeme hiç kimsenin umurunda değildir. Sen onları kabullenmeyip okumazsan cahil olursun, çalışmazsan kocanın eline bakan kadın olursun. Oysa bir kadının iş yerinde bir erkekle aynı işi yapıp sonra evde de kocası TV izlerken ev işi yapması modern dünyanın kadını erkeğe eşitlemesidir. Bu eşitlikte çocuklara yer yoktur olur da eğer işin içine çocuk girerse onunla birlikte bakıcı da girer aynı çocuklu bir eve bezin girmesi kadar doğal bir süreç gibi. Çocuğuna bakmak için işini bırakanlar oldukça banal bulunur, yani annelik, bebeğine yakın olma isteği, onun kendi ellerinde büyütme isteğin oldukça bohem karşılanır ve en çok senin koltuğuna göz dikenlere yarar(!)
Üniversitelerde özgürlük istiyoruz pankartı açıp, tutuklanan arkadaşları için gösteri yapan bir gruba rastlarsın ve fikirleriyle taban tabana zıt olmana rağmen takdir edersin. Ama aynı grubun birkaç gün sonra üniversitede türban istemiyoruz diye eylem yaptığını da görünce fikir dünyanda derin infialler yaşarsın. Nasıl yani? Özgürlük tanımını bir daha bir daha ve bir daha düşünürsün ve başkalarının özgürlüklerini kısıtlamamak şartıyla herkesin özgür olduğunu lisedeki demokrasi dersinden hatırlarsın. Kafana taktığın eşarbınla başkalarının özgürlüğünü nasıl kısıtlayabildiğini düşünürsün ve kendi gücüne sen de şaşırırsın. Herkese özgürlük var ama sana yok…
Haydi kızlar okula, okumayan kızımız kalmasın gibi sosyal toplum projelerinde bahsedilen kız da sen değilsin sakın umutlanma. Senin gibilerin okumasına hele de bir yerlere gelmesine kimsenin tahammülü yok. Sen hep cahil kal ki seni daha rahat ezsinler. Ya da okumak için önce Allah’ın emirlerini çiğne yoksa 3 kuruşa 5 köfte yok. Üniversite okumadıysan cahilsin hele ilkokul mezunuysan pis cahilsin. Türkiye’de okumadan bir şeyler yapmak mümkün değil, illa ki üniversite okuyacaksın sonra kapağı devlete atacaksın oh! mis. Eğer okumadıysan kendini geliştiremezsin, bir konu hakkında düşünemezsin ya da bir konu hakkında fikir yürütemezsin, senin kendine ait fikirlerin bile olamaz, hele oyun bir mankenin oyuyla asla bir olamaz. Her gün ekranlarda izlediğimiz bir çok yüzün bırakın üniversite lise bile okumamış olmaları ise oldukça ironik!.
Başı zorla kapattırılan kızlarımızın ya da açık olduğu için öcü muamelesi gören kızlarımızın yaşadığı olaya mahalle baskısı deniliyor. Peki ya bizim yaşadıklarımız? Ben bu şartlarda üniversiteye devam edemem, ya da bu şartlarda çalışamam deyince bütün aile hatta sülale üstüne üstüne geliyorsa buna mahalle baskısı değil olsa olsa büyükşehir baskısı denir herhalde. Okumayıp ne yapacaksın, milletin ağız kokusunu çekersin, tuvaletini temizlersin, evlenirsin artık yapcak bir şey yok, kocanın eline bakarsın, onca sene boşuna mı okudun, şimdi mi aklın başına geldi, millet okuyor da sana ne oluyor, o devletin günahı bizim değil, madem okumayacaktın baştan deseydin markete verirdik kasiyer olurdun, kim yıkadı bunların beynini, kimden akıl alıyor bunlar, vır vır, dır dır… Aaa pardon biz kapalıyız bize mahalle baskısı olmaz, biz mahalle baskısı yaparız değil mi. Hep unutuyorum pis ezik olduğumuzu.
Eğitim şartmış dediler okuduk. 4. sınıf olduk ama… Staja giderken tekrar hatırladık ki biz kapalıların başörtüsünde mikrop var onunla herhangi bir okulun dış kapısından içeri girmek mümkün değil. MaazAllah yavrucaklar virüs kapar, onlar bizim geleceğimiz. Biz üniversite 4. sınıf öğrencileri okulun bahçe kapısında başımızı açmaya itilirken-aynı muameleye o okulun öğretmenleri de tabi tutuluyormuş- belki de ilkokul mezunu öğrenci velisi teyzeler rahat rahat içeri girebiliyor. Demek ki neymiş onca sene oku oku oku yeri geliyor ilkokul mezunu kadar değerin olmuyor. Ya da başka örnekle inceleyelim. Üniversitede temizlikle görevli teyzeler başları kapalı çalışabiliyor ama ister doçent olsun isterse prof bir hoca üniversitenin en dış kapısında başını açmak zorunda. Demek ki bu ülkede her şey için eğitim şart değilmiş.
Sen oku öğretmen ol, doktor ol, savcı ol, mühendis ol, ne olursan ol kadınsın ezilmeye mahkumsun. Önce başını açacaksın diploman kimin umurunda…
Sözlerimi, bunca paragrafta anlattığımı tek bir cümlede özetleyen Necip Fazıl Kısakürek’in muhteşem iki cümlesiyle son veriyorum:
“Başörtüsü Bilime Engelmiş… Heyhat..! Siz Uzaya Mekik Gönderdiniz de, Başörtüsüne mi Takıldı…”
“Bir kız öğrenciyi başörtüsü için tahsil hakkından mahrum etmek İstiklal Savaşı başlarında ve Maraş’ta, düşmanlar tarafından başörtüsü çekilip düşürüldüğü için başlayan milli şahlanışın ruhuna tükürmektir…”