Faesko bu yazısında anlatmış zaten filmi izleme hikayemizi. İşte insan merak ediyor tabi, 1939 yılında rengarenk bir film. Vay nenem vay. :p
Bu hikaye çocuk kitabından daha fazlası alegorik bir eser. Olayı kısaca özetleyeyim:
Teyzesiyle bir çiftlikte yaşayan Dorothy bir fırtına sonucunda evi ve köpeği Toto’yla beraber kendini bilmediği bir yerde bulur. Burada beyinsiz bir korkuluk, kalpsiz bir teneke adam, cesaretsiz bir aslanla tanışır. Kendisinin eve dönmesini sağlaması, korkuluğa akıl, teneke adama kalp, aslana cesaret vermesi için büyük Oz büyücüsünü bulmaya giderler. En sonunda hepsi istediklerine kavuşur.
Filmin bana düşündürdükleriyse şunlar:
Batının kötü kalpli cadısı, Dorothy ve arkadaşlarının zümrüt kente ulaşmalarını engellemek için bir büyü yapar. Büyüyü yaparken de şunları söyler:
Ve şimdi de güzellerim size zehirli bir şey vereceğim. Çok zehirli bir şey göze hoş geliyor ve kokusu da rahatlatıcı… Gelincikler, gelincikler, gelincikler onları uyutacak…
Türkçeye gelincikler olarak çevrilmiş fakat ‘poppy’ kelimesi aynı zamanda haşhaş anlamına da geliyor. Zaten dekorda kullanılan çiçekler Haşhaş çiçekleri.
Dorothy köpeği ve aslan büyüden etkilenirken teneke adam ve korkuluk etkilenmeyip yardım çağırmaya çalışlar. Bunun üzerine iyi kalpli cadı kar yağdırarak büyünün etkisini kaldırır. Bu sahneye ‘Han Duvarları’ndan şu mısrayı yakıştırdım:
“Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü…”
Filmin başında bize korkuluk beyinsiz, teneke adam kalpsiz ve aslan cesaretsiz olarak tanıtılmıştı. Fakat filmin işleyişinde işler hiç de öyle gitmedi.
Dorothy, batının kötü kalpli cadısı tarafından kaçırıldığında Dorothy’nin köpeği bir şekilde kaçmayı başarır ve diğerlerinin yanına döner. Köpeği izlemeleri gerektiğini akıl eden korkuluk olur. Köpeği izleyip şatoya gittiklerinde oranın batının kötü kalpli cadısına ait olduğunu yine korkuluk anlar. Ee tabi Dorothy’nin oradan kaçırma planını kim yaptı dersiniz? Yine korkuluk… İçeri girdikten sonra tavanda asılı duran şamdanın ipini teneke adamın baltasıyla kesip kötü kalpli cadının askerlerinin üstüne düşürmeyi de akıl etmek yine korkuluğa düşer… Aslında film boyunca genel olarak tüm düşünme ve fikir üretme işlerini korkuluk yapar.
Teneke adamsa grubun en sulugözüdür. Batının kötü kalpli cadısının şatosunun önündeyken zavallı Dorothy için göz yaşı döker. Halbuki kendisinin kalbi olmadığı için ağlamak ne haddine gruptaki diğer kalp sahipleri dururken.
Ama aslanın hakkını yememek lazım. Gerçekten de çok korkak. Cesaretin c si yok kendisinde. Kahramanlarımız çeşitli badireler atlatıp en sonunda büyük büyücü Oz’a ulaşmayı başarırlar. Oz efendinin kendilerine verdiği batının kötü kalpli cadısının süpürgesini getirme görevini yerine getirince artık isteklerine ulaşacaklarını düşünürler fakat hiç beklemedikleri bir şeyle karşılaşırlar: Oz büyücüsü aslında bir düzenbazdır.
Koca yeşil bir kafa, etkileyici ve gür bir ses, dumanlar, alevler, büyük bir nam… Tüm bunların ardında çeşitli efektler ve bir makine yardımıyla kendini oradakilere büyücü Oz olarak kabul ettirmiş sıradan bir insan vardır.
Büyük büyük logoların, kocaman markaların, süper reklamların arkasına saklanan gözümüzde devleşen o kadar çok isim ve topluluk var ki… Çoğu zaman oluşturdukları imajlarına bakıp tırstığımız, çekindiğimiz, insanüstülük aradığımız bu isim ve toplulukların üzerindeki perdeyi kaldırınca karşımıza yine insan çıkıyor. İlmü’l siyaset üzerine uzmanlaşarak bu konuda otorite olup kendilerini aşmış insanlar… Ne dev isimlerinden korkmalı ne de yaldızlı sözlerine kanmalı…
İşte Oz büyücüsü de böyle bir insan. İlk karedeki korkunç görüntüsünü ikinci karedeki düzeneğiyle sağlıyor. 3. kare de foyasının ortaya çıkması sonucu sergilediği oscarlık performansının başladığı an. ;)
Foyası ortaya çıkan Oz büyücüsü hemen durumu toparlar ve kahramanlarımıza istediklerini verir. Nasıl mı?
Önce korkuluğa çok istediği aklı verir ve O’na şunları söyler:
Herkes beyne sahip olabilir. Bu basit bir özellik. Yeryüzünde sürünen, ya da yapışkan sularda yüzen en yüreksiz yaratıkların bile beyni var. Benim geldiğim yerde üniversiteler var. Büyük eğitim yerleri. Oraya büyük düşünür olmak için gidilir.
Çok derin konuları, sizinkinden farksız beyinlerle düşünürler. Ama onların sende olmayan bir şeyi var. Bir diploma.
Bu nedenle, Üniversitatus Komiteatum E Pluribus Unum tarafından bana verilen yetkiye dayanarak sana fahri Dü. D derecesini veriyorum.
-Dü. D mi?
Düşünceloji Doktorası.
Nerede okuduğumu şu an hatırlamıyorum ama korkulukla çiftçinin, teneke adamla sanayinin, aslanla da yöneticilerin temsil edildiği yazıyordu. Çok mantıklı.
Hıım bu durumda ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor:
En başta size korkuluğun aslında içlerinden en akıllısı olduğunu söylemiştim. Korkuluk bir çiftçiyi temsil ediyor. Bir çiftçi ne kadar akıllı olursa olsun bir diploması olmadığı zaman aklı büyük düşünür olmak için yeterli görülmüyor. Daha da kötüsü çiftçi bir diploması olmadığında kendisi ve etrafındakiler tarafından sahip olduğu aklı yok sanıyor. Yani üniversiteye gidip bir diploma sahibi olmadığın sürece potansiyelin ne olursa olsun sen dahil kimse farkına varamaz. Diploman yoksa saman kafalısın…
Bugün de aynı şeyler geçerli değil mi? İtirazı olan?
Korkuluk aklını alınca sıra Aslana geliyor… Oz büyücüsü Aslana istediği cesareti verir ve O’na şunları söyler:
Doğru. Sana gelince iyi dostum… Sen, dağınık düşüncelerin kurbanısın. Tehlikeden kaçtığın için cesaretin olmadığını sanıyorsun. Bu bir kuruntu. Cesaretle aklı, birbirine karıştırıyorsun.
Benim geldiğim yerde, “kahraman” denen erkekler vardır. Yılda bir kez, cesaretlerini sandıktan çıkarırlar ve ana cadde üstünde geçit yaparlar. Onların cesareti senden fazla değil.Ama onların sende olmayan bir şeyleri var. Bir madalya.
Bu nedenle kötü kalpli cadılara karşı, gösterdiğin övgüye değer olağanüstü kahramanlık ve yiğitlikten dolayı sana Üçlü Haçı takıyorum. Artık Cesaret Lejyonu’nun bir üyesisin.
Aslan yöneticileri temsil ediyordu. Filmin başından beri de cesaretsizdi. Bazı ülkelerin devlet yöneticilerinin güçlü devletler tarafından böyle madalyalarla poh pohlanması geldi aklıma. :) Size de tanıdık geldi mi?
Ve ardından sıra teneke adama geliyor. Oz büyücüsü teneke adama istediği kalbi verir ve O’na şunları söyler:
Ve sen kalaylanmış dostum, kalp istiyorsun. Oysa kalbin olmadığı için çok şanslısın. Kalpler, kırılmaz yapılana dek, pratik değil.
-Ama yine de istiyorum.
Benim geldiğim yerde, bütün gün iyilik yapan insanlar var. Onlara fila… İyiliksever deniyor. Kalpleri seninkinden daha büyük değil. Ama onların sende olmayan bir şeyi var. Başarı ödülü.
Bu nedenle, nezaketini göz önüne alarak sana olan saygı ve sevgimizin küçük bir nişanını sunmaktan zevk duyarım. Unutma, duygusal dostum; kalp, ne kadar sevdiğinle değil, başkaları tarafından ne kadar sevildiğinle değerlendirilir.
Teneke adam sanayiyi temsil ediyordu. Salt sanayiden ziyade her türlü fabrikalaşma ve zenginler temsil ediliyor bence. Bu tür insanların düzenlediği yardımlaşma ve dayanışma toplantılarını bilirsiniz sizde. İşçisini ölümüne çalıştıran, insanların hayatıyla umarsızca oynayan bu insanlar böyle büyük yardımlarla vicdan rahatlatıp bir kalpleri olduğunu hissederler.
Teneke adamın duygusallığından bahsetmiştim. Yaşadığı duyguların bir kalpten çıktığını bilmiyor, çünkü kalbi olmadığına inanıyor. Kalpsiz insan her şeyi yapar…
Oz Büyücüsü de kalbinin olduğunu ancak böyle anlarda hissedersin, diğer duygular vs için bir kalbe ihtiyacın yok. Zaten işlevsel değil, insana acı veriyor. Ayrıca sevmek değil sevilmek yani daha büyük kitleler tarafından onay görmek önemlidir. Diyor aslında.
Pek tanıdık geldi bana. Ya size?
İşte böylee. Sizler de görüşlerinizi paylaşırsanız mutlu olurum. :)
Bu arada Dorothy’nin mimikler, hareketler, saçlar falan bir zamanlar Gülşah vardı ona ne çok benziyor… ;)