Selamün aleyküm,
Sevgili blogcum, ilk göz ağrım ne haberler var sende?
Bloga ilk yazı yazılalı dört yıldan fazla zaman oldu. Yazmadım diye seni unuttum sanma. Ne de çabuk geçti yıllar. Az değil dört yıl. Dile kolay. Ömrümüz geçiyor blogcum, ömrümüz. Senin de bir ömrün var bu yüzden söylediğim şaşırtmasın seni. Geçip gitmesi üzmüyor beni. Elbette geçecek, ya geçmeseydi?
Ama nasıl geçiyor, nasıl bitiyor, nerede geçiyor? Ben sormasam, sen sormasan da bir soran olmayacak mı? Olacak elbette. Sana da bana da sorulacak. Söyle bakalım o zaman ne diyeceksin? Peki ben ne diyeceğim? Olmuyor işte, bazı cevapların provası, ezberi olmuyor.
İşte sırf bu yüzden parmaklarımın ucundan çevirdiğim çok cümle oldu. Yazdım sildim diyemem, yazmadan sildim onları. O gün seni aleyhime şahit olarak görmemek için.
Sonra zaten bir de ben biraz değiştim sanırım. Seni açarken ki duygularım da düşüncelerim de arkadaşlarım da yanımda değil. Buna büyümek mi deniyor? Şikayet ya da dert yanmak için yazmadım.
Tüm bunların yanında en önemli gerekçem: Dağılmak. En uygun kelime bu mu tam olarak bilemiyorum. Bunu sana biraz açmaya çalışacağım.
Genelde bizler bizim için çizilmiş yollarda topluca ilerlemekten güven duyarız. Yeni bir yola sapmak, tek kalmak, ürkütücü ve biraz korkutucu.
İşte ben ilk yol ayrımında ana yoldan ayrılalı 7 yıl oldu. Burada ilerlerken başka bir yola gireliyse 2 yıl. Şimdiyse bambaşka bir yola saptım. Bu kadar çok gruptan ayrılmak, yeni yollara girmek; rehbersiz ve de beş parasız üstelik dil bilmeden dünya turuna çıkmak gibi. İnsan gittiği her yerden bir şey alır ve orada bir şey bırakır. Eğer yeterince güçlü değilse, aldığı ve bıraktığı parçaları iyi organize edemezse… Dağılır.
Neden anayoldan bu kadar uzaklaştın, kaçtın dersen o mesele çok derin blogcum nefesimi o kadar uzun tutamıyorum.
Yine de dağılmak güzel. Zarifoğlu diyor ya “Düştümse Sana bakarken düştüm.” O kadar iddialı değilim, benim gözüm kesin kaymıştır ama ben de nazire yapayım. Dağıldıysam Sana yürürken dağıldım.
İşte blogcum, yeni bir yola giriyorum, girdim de. Bu defa parasızım ve dil bilmiyorum ama yolun sonunda ışık var. Tünelin çıkışı mı üzerime gelen kamyon mu paradoksuna girmeden diyebilirim ki bu sefer ki kaçış değil.
Kaçmak, erkekliğin onda dokuzuymuş. Onu erkekler düşünsün. Kaçanın anası ağlamazmış. Ağlamak güzel bir terapi, ağlasa daha iyi yani.
Kısacası blogcum, yolların uzağından sana sesim ulaşmadığından yazmadım, yazamadım bazı zamanlar. Ama seni unutmadım. Bu blogu niye açtığımı unuttum ama seni unutmadım.
Kabul, buralara pek yazasım gelmiyor. Bilemiyorum yeni ufuklara mı yelken açmalı? Lütfen, darılma. Ya hep ya hiç mi?
Son olarak, dua et blogcum dua. Duasız kalmamamız için dua. Allah’a emanet ol.